BİR ALEM

Fahr-i Alem Efendimiz’e 

Bir gizli hazine, gerisi adem
Ne hayal, ne duygu muhaldi herşey.
Bilinmek istedi Halık-ı alem;
Hikmetle serildi varlık peyderpey..

Altı günde vücut buldu gök, zemin
Kurdu alemi Rabb-i Kibriyası.
O altı gün, kudret aynası Rabbin;
O safahat, kula hikmet deryası.

Mebde-i vücuddan kıyamet günü
Genişler kainat geçtikçe zaman.
Kesretten vahdete çevir yüzünü;
Hikmetle çalkanır sema durmadan.

Aşk üzre halkoldu zemin, semavat
Aşık olmayanlar Hakk’ı ne bilir!
”Levlake” zerrelerde sırr-ı vahdet,
Nizam-ı kainat vahdetten gelir.

Kalbinle herşeyde bir hikmet ara
Sırrını açamaz akıl ayatın.
Görürsün imanı versen nazara;
Hadsiz tılsımları var kainatın.

***   ***   ***

Sordu da O Rahman, Elest Bezmi’nde
”Rabbimizsin elbet” Demedik mi biz?
Nasıl unutuldu bir ömr içinde
İman vesikası; din senedimiz? ..

Kasdı yutmuş gibi ülfet perdesi,
Amel sözde kaldı, girdik riyaya.
Koptu da hakikatın pervanesi;
Çekti bizi girdap, daldık dünyaya.

İnsanoğlu küçük sanır kendini,
Oysa bütün alem gizlenmiş onda.
İnsan, iman ile aşar bendini;
Halkı cem Allah’a zor gelmez anda.

Gizlenmiş Hakk şiddet-i zuhurundan,
Mü’min cemal ile ebede müştak.
Nasıl gaflet eder zuhrun nurundan;
Kafirler azaba olur müstehak!

Ne akıl karıdır inkar, ne insaf
Şevki olmayanı neylesin iman!
İnan, nur asrında küfür ne tuhaf;
Zulmeti nura kalbeyledi Kur’an.

***     ***     ***

Onsekizbin alemle alışveriş
Hep tezyin edilmiş zemin ve gökler.
İst’dadı inkişaf; tekemmüldür iş,
Cihanın güneşi Mürşid-i Ekber.

Bu heybet, bu nizam olmaz sahipsiz,
Vücud-u Sani’ye yoktur tehalüf.
Nasıl ki olamaz bir harf katipsiz;
Kitab-ı kainat değil tesadüf.

Gayesiz olur mu deveran bunca?
Gecenin ardından gündüzü sürer.
Baki değil dünya, vade dolunca;
Boyutların Rabbi semayı dürer.

Alem sahne, mü’min halife-i arz,
Kainatın kalbi arzda atıyor.
Bu Rabbimin lütfu, hikmetnüma tarz;
İlham-ı şaire ilham katıyor.

Bir alem ki nurun aynası bize,
Esma-yı İlahi tecelligahı.
Her halimiz geçer levh-i mahfuza;
Allah diyen sevsin Habibullah’ı.

***   ***   ***

Ah Muhammed, diye duyulsun nalem!
Gerçeklerin bendeki ifadesi;
Aşka bir şuadır ancak şu alem…

(Kayseri – İstanbul, Eylül1989)

Benzer Gönderiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir